Herkese merhaba,
Bir çocuk sevgisidir sormayın gitsin, en son MOOVA’nın
anneler günündeki etkinliğinde muffin yapan minikleri görmüşsünüzdür Facebook
albümümüzde. O kadar keyif aldık ki ne yapsak acaba, çocuklar için nasıl bir
güzellik olsa diye düşünürken, parlak fikir Worry’den çıktı “neden isteyen her
çocuk bizimle oynamasın ki?”. Evet ilk başta çok korkunç ve sonunun nereye
gideceği belli olmayan cümle çok tatlı bir sonla açıklığa kavuştu.
Turkcell’in Aşırı Panik Tevfik’ini hatırlarsınız,
hatırlamayanlar için
Tık tık tık tık
Worry Tevfik’i biraz kendine benzetiyor da : )
Meğer Worry gizliden gizliye bu kuklaları yapan Ayşenur’un
peşine düşmüş ve Kuzguncuk’taki Terzihane’yi bulmuş, hatta aralarında
randevulaşmışlar. Ayşenur birazdan burada olacak, onun Facebook sayfasını
inceliyorum ben de gelince sormak istediğim şeyler olacak
Tık tık tık tık
Worry’nin Ayşenur’u ofisimize çağırma sebebini söylüyorum,
herkes hazır mı?
EL KUKLALARIMIZI YAPTIRMAK İSTİYORMUŞ!
Her çocukla gidip tek tek oynamamız mümkün değil ama el kuklalarımız
olursa isteyen her çocuk bizimle oynayabilirmiş.
Bence Worry’nin hayatı boyunca kurduğu en sevimli cümle bu.
Ayşenur geldi, buyurun sohbetimizi dinleyin.
Happy: Merhaba Ayşenur, Worry senden, planladığınız işten
yeni bahsetti, güzel bir sürpriz oldu bana da.
Ayşenur: Merhaba, evet Kuzguncuk’taki atölyeme geldi Worry,
el kuklaları istediğinden bahsetti. Çok mu acil lazım kuklalar, Worry bana
biraz endişeli gibi geldi de.
Happy: Hayır, düne kadar bir kuklamız olacağını bile
bilmiyordum. Zamanla sen de alışacaksın Worry’ye. Senden bahsedelim biraz,
Terzihane’nin kurucusu ve bunca güzel şeyin yaratıcısısın. Eğitiminden seni
buraya getiren yoldan konuşalım.
Ayşenur: Ben biraz İktisat, biraz da Gelişme İktisadı
okudum. Ama sahiden okudum. Hani sosyal bilim tadında, sosyal gerçekliği
anlamaya ve açıklamaya çalıştım okuduklarımla. Bu pratik haliyle zaman, para, üretken
faaliyet, kaynaklar, sonsuz ihtiyaçlar gibi konuları getirdi gündemime. Ben
bunun ardından terzi olmayı seçmedim ama uğraşımla yaşamayı o sırada hayal
ettim. Okulun son senesiydi, zaten pek havalıydı. Kendi elbiselerimi
dikiyordum, bir de üzerine canım arkadaşım İpek'le başlayan el emeği hediyeleri
de ekleyince, benim durumum kantin sohbetlerinin gözbebeği oldu. O sıralar
başladı inşası aslında ve ürettiğim şeyler kulaktan kulağa yayılıp,
tepkiler gelmeye başladıkça netleşti durum...
Happy: Durum kendini doğurmuş resmen. Peki Terzihane ne
zaman, nasıl ortaya çıktı?
Ayşenur: Elimde makas, bir takım cesur hareketlerle kendi
kendime öğrendiğim dikişi sonra da geliştirmek üzere bilenle danıştım. Amerika'da
bir tiyatro atölyesinde sanırım en önemli tecrübemi edindim. Her şeyden önce
atölye ruhu, düzeni beni tavladı. Tiyatronun o çılgın dünyası, renkleri çok
büyüleyici. Tiyatronun üzerine karşılaştığım bazı projeler, dikilebilir
şeylerin çeşitliliğini ve aslında birbirleriyle parallelliğini keşfettirdi
bana. Sonra üretmeye devam etmek için bir mekan yaratmam gerektiğine karar
verdim. Bu sırada bana 'e ne duruyorsun?!' diyen, bir de 'al makineni gel!'
diyen iki özel kadının yeri çok önemlidir hayatımda. Defne Koryürek'in
dürtmesi, Refika Birgül'ün daveti derken Terzihane Kuzguncuk'ta Simotas
Binası'nda buldu kendini!
Happy: Marka ismin çok güzel, tüm derdini anlatıyor, yaratım
sürecin nasıl oldu?
Ayşenur: Bence marka, yaptığım işi "uzun lafın,
kısası" niyetiyle sembolleyecek bir kelime olmalı. Onun ötesinde marka
yaratım süreçlerine ve bunun üzerine yazılan çizilenleri düşünmeye bayıldığım
söylenemez. Ben işimin özüne, bir tek kelime olsa nasıl anlatırım diye bakmaya
çalışıyorum. Hayal ettiğim atölyeydi, teması dikişti. Terzihane'ydi yani
çıkacağı yol.
Happy: Mutlu sonla biten bir masal dinliyor gibiyim. Peki
gelelim sadede, kukla nasıl başladı? Bizim daha doğrusu Worry’nin Aşırı Panik
Tevfik’e karşı bir sempatisi vardı zaten de.
Ayşenur: Terzihane'ye bir mekan yaratınca kulaktan kulağa
yayılma hızım arttı. Bir arkadaşımın vesilesiyle Anima Prodüksiyon şirketinin
sanat yönetmeni Ömür Kökeş ile tanıştım. O sırada çalıştığı bir kukla için
kostümleri dikmek üzere görüştük önce. Sonra sünger kuklanın dikiş detaylarıyla
uğraşır mıyım diye sordu. Ben denemeye dünden hazırdım. Sonrası tamamen şans. Arkasından
bir uzun reklam projesi daha geldi, kuklalı, yine Ömür'le atladık maceraya. Konuya
daha çok ısındım. Denemeli, yanılmalı, bol keşifli, çok öğretici ve ilham
verici iki proje oldu, benim adıma.
Happy: Ben henüz Terzihane’ne gelmedim, çok isterim bir gün
ziyaret etmeyi ama Worry kendi ziyareti sırasında çekti fotoğrafları gösterdi.
Herkesle paylaşacağız ama sormak da fayda var, neler bulabiliriz terzihanede?
Ayşenur: Dikilebilir şeyler, dekor detayları, minyatür
kostümler, canlandırma objeleri gibi şeyler de var. Çok eğlenceliler. Benim
için biraz obsesif bir hal aldı ama bulut dikmek de başta hayalimdi aslında,
gerçek oldu. Özellikle animasyon yapımları kumaş ve dikiş deneyimimi
paylaşabileceğim alanlardan. Ben bulut dikiyorum, onlar uçuruyor :)
Bütün bu yaratıcı işler sürecinde bir sürü malzeme ve bir
sürü fikir de geliyor akla. Bunları paylaşmak çok istiyorum, bazı ürünler
çıkararak. Çanta ve benzeri aksesuarlar, bu eğlenceli dünyalardan baya
nasiplenebilir. Bir ay içinde bir çıkartma yapıyor olacağım.
Happy: Bulutu seven insanlara karşı bir sempatimiz var,
malum logomuz bulut. Peki yeni projelerin neler? Bize yapacağın el kuklaları
dışında : )
Ayşenur: Evet umarım çok güzel olacak kuklalarımız. Terzihane'nin
çok önem verdiği bir diğer husus, terzi işi. Kumaşın hasından, bedene göre
biçilen, sipariş üzerine dikilen bir giysinin enerjisine, özenine ve
güzelliğine çok inanıyorum. Bunu yaşatmak ve yaşamak üzere koşullarımı
değerlendirip bir konsept belirledim. Önümüzdeki kış başlıyorum, kişiye
özel-sipariş üzerine dikilen bir kaban seçkisi çıkaracağım. Kumaşın hası,
dikişin adabıyla dikilecek kabanlar. Hatta Worry kışa şurada ne kaldı, kabansız
kalmamayım dedi ve sipariş verdi.
Happy: O zaman sana bu zorlu kaban dikme maceranda ayrıca
başarılar : )
Ayşenur: Deneysel ve ilginç olacağını düşünüyorum açıkçası
:)
Happy: Ona ne şüphe! Son olarak şunu sormak istiyorum,
dünyanın en büyük pazarı diyebiliriz tekstil sektörü için, bizde senden farklı
değiliz, bu kocaman sektörün içinde niş işler yapmaya çalışıyoruz. Sen ne
hissediyorsun?
Ayşenur: Zanaati bu zamanda icra etmek hayli zor. Kapının
dışındaki hıza rağmen aheste aheste işine odaklanman kolay olmuyor. Bugün
tekstil sektörünün bize çok ucuza sunduğu her bir parça, ancak birçok bedel
ödenerek mümkün. Her ürüne saygı duymak gerek, onun için harcanan insan gücüne,
tüketilen kaynağa, emeğe saygı duymalıyız. Zanaatin zahmeti ve başka bir zamanı
var. Ben kendi sürecimde keşfettim ki içimizde üretmek için coşan bir ruh var,
bu zamana rağmen. İyi ki var!
Sevgiler,
Happy
^.^
www.dontworrybehappy.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder